Dünyanın neresinde doğmuş olursa olsun, bu toprakları yurt bilenlere, gönülden bağlı olanlara ve kendini bu topraklara ait hissedenlere saygı duymak boynumuzun borcu. Ancak televizyonda olimpiyatları seyrederken, insan gücünün sınırlarını zorlayarak madalya kazanan dünya sporcuları görüp arasında bizim sporcularımızın yok denecek kadar az olmasını izlemek, yetmiş milyonluk bir ülkenin yurttaşı olarak üzücü bir durum. Madalya kazanan az sayıda temsilcilerimize bakıldığında ise insan daha da üzülüyor. Olimpiyatlara ülkemiz adına güreş dalında katılıp dereceye girerek madalya kazanan delikanlılardan birinin üzerinde ay yıldızlı üniforma var; ama, saçıyla, çember sakalıyla, uzatılan mikrofondan Türk izleyicisine seslenirken çevirmen kullanmasıyla, ortalama Türk insanı görüntüsünden çok uzak. Sanırım Dağıstan doğumluymuş ve iki yıl kadar önce Türk yurttaşı olmuş. Giydirsen Taliban kıyafetini üzerine, sanki bu kıyafet delikanlıya ay yıldızlı formadan daha çok yakışacak gibi. Ülkemiz adına koşan Habeşistan doğumlu kızımızın görüntüsü üzerine ise uzun uzun söz söylemeye gerek yok. İnsan bir yandan, birileri tarafından " yetmiş milyonluk bir ülke de olsanız, sizden ne köy olur ne kasaba, siz kim adam olmak kim, bu topraklar üzerinde doğanlar arasından, olimpiyatlarda başarı elde edebilecek yetenekte kimsenin çıkması mümkün değildir" aşağılaması mı yapılmak isteniyor acaba diye düşünmeden edemiyor. Diğer yandan, dünyanın uzak bir köşesinde televizyondan olimpiyatları izleyen, ülkemiz hakkında fazla bilgisi olmayan biri, bu görüntülere bakarak bizi tanımlamaya kalksa, Mustafa Kemal Türkiye'sini ancak, Afrika'nın oralarda bir yerlerde, siyah derili nüfusa sahip, Taliban kültürüne yakın kültürde bir ülke olarak tanımlar deyip geriliyorum...
Uluslararası marka olan, örneğin "Paris" isimli kokunun, aynı isimle ülkemizde satılmasını anlarım. Ama şu konuyu anlamakta güçlük çekiyorum. Son aylarda, caddelerde iki yeni banka ismine rastlıyorum. Biri "Turkish Bank". Diğeri kısa adı "T- Bank" olan altında uzun ismi "Turkland Bank" diye devam eden, yani Türk Yurdu Bankası. Konun neresinden tutacağımı bilemiyorum. Ülke, Türkçe konuşulan Türkiye; ama bu ülkede anlamı "Türkiye Bankası" olan bankanın ismi hangi amaca hizmetledir bilmiyorum, İngilizce söyleniyor. Durumun oğullarının adı "Mutlu" olan bir Türk ailesinin, bir sabah kalkıp, çocuklarını İngilizce karşılığıyla "Happy" diye çağırmaya başlaması saçmalığıyla arasında hiçbir fark yok. Gençliğimde, tarih boyunca çoğu zaman sömürgeci batı ülkelerinin yönetimi altında kalmaktan kurtulamamış Güney Asya ülkeleri kökenli, sinemalarda üç film birden devamlı matine oynayan karate filmlerinde, film başlar başlamaz, peşinen "Kim", "Şi" veya "Tai" ismini daha çok yakıştırdığım filmin çekik gözlü kahramanın, ilerleyen dakikalarda, "George" veya "Maykıl" adıyla çağrıldığını görür hayret ederdim. Sonra da durumu kendi ülkemle karşılaştırıp, biraz da gururla karışık, "ne olacak, hiç bir zaman bağımsızlık yaşamamış sömürge ülkeleri için normal bir durum" der geçerdim. Maalesef bu bankaların isimlerinin böyle konmasındaki kasıtlı tercihte benzer bir durum var. Bildiğim kadarıyla her iki banka da, isimlerinden de anlaşılacağı üzere, bu ad altında uluslararası bir marka değiller. Dolayısıyla bu bankalar, bu ad altındaki uluslar arası bankalar zincirinin Türkiye şubesi olamazlar. Bankaya girip çıkan, hizmet alan insanlara bakılırsa, isimleriyle sadece dilleri Türkçe olmayan turistlere hitabetme gibi bir durum da söz konusu değil. O zaman bu bankaların hedef kitlesi şayet Türk insanıysa Türkçe konuşulan Türkiye'de "Türk Bank" ismi yerine İngilizce "Turkish Bank" yazmanın mantığı nedir? Acaba ülkemde herkes Türkçe konuşmayı bırakıp, İngilizce konuşmaya başladı da benim haberim mi yok? Durum basit bir özenti ve züppelikle izah edilebilir mi? Kendi kendime, sakın birileri ülkemizde bankacılık yapıp kar etmekten de öte, bilinçli olarak bizi aşağılamayı, bu coğrafyadan dilimizle, ülke ismiyle silip atmayı kendine amaç edinmiş olmasın diye sorup, geriliyorum.
Tarihten okuduklarıma göre, Osmanlı döneminde padişahın mülkü olan ülke toprakları üzerinde yaşayan padişahın kulları konumundaki insanlar, huzura çıktıklarında, padişahın elini eteğini öperlermiş. İzlemeye çalıştığım ülkemizin son elli yılında, bu gün baş ağrıtan bir çok ülke sorunun kökeni onun dönemine dayansa da, şimdi akil adam olarak ortalarda boy gösteren Sayın Süleyman Demirel dönemine kadar, ak saçlı yaşlı yurttaşlar tarafından kendilerinden genç politikacıların ellerine sarılarak öpüldüğünü görmedim. Bu yurttaşlara elini öptürme işini Demirel başlattı. Ayrıca, özlediğin bir arkadaşını kucaklayıp öpmek yerine, son yıllarda icat edilen samimiyetsizlik örneği kafa tokuşturma komikliği madalyonun diğer bir yüzü. Günümüzde devleti yöneten politikacıların kendinden küçükleri geçtim, kendilerinden yaş olarak kat kat büyük insanlara bile el öptürmelerini görüp, geriliyorum...
Üye olanıyla, olmayanıyla, emeklisiyle ve çalışanıyla, yüz binlerce assubayın temsilcisi TEMAD merkez yöneticileri, uzun süre uğraştıktan sonra ayarlanabilen bir randevuyla, bütçemizde yangın var, bıçak kemiğe dayandı, bu ülkede dağda canı pahasına eşkıya peşinde koşan mesleğimiz mensupları, hak olarak Marmaris'te görev yapan büro memurundan daha geriye düşmüş durumdadır demek, latife kaldırmayacak ciddiyetteki sorunlarımızı, aktarmak üzere, ellerinde dosyaları, Sayın Başbakan'ımızın huzurunda toplantıdalar. Bu toplantıda olanlarla ilgili olarak, Antalya TEMAD Başkanı'mız Sayın Yusuf Özkara'nın toplantıda tutup yayınladığı notlarına göre, açlık sınırının altında yaşayan binlerce Emekli Assubayın sonucunu merakla beklediği, ciddi konuların konuşulması beklenen bu toplantıda, sık sık arkasında yüzde kırk yedi oyu olmasıyla övünen ve istediği yasayı istediği zaman kimseye sormadan çıkarabileceği yetkisinin olduğunu tekrarlayan Sayın Başbakan'ımız, TEMAD Genel Başkan Yardımcısı'nın söylediği bir söz üzerine, sorunların çözümünde bizlere umut vermek yerine , "Yoksa sen Karadenizli misin?" deyip, gevrek gevrek gülerek latife yapıyor. Altmışlı yaşlarında, saçları kırlaşmış, muhtemelen kendisinden yaşça da büyük olan, benim camiamın temsilcisine, "hadi oğlum ağabeylere bir küfret de duysunlar", "şeyini amcalara bir göster" veya, sünnet çocuğunun yanağından makas alma üslubuyla yaklaşılmasını görüp fena halde geriliyorum...
Sorunlar içinde kıvranan binlerce kişi, bu toplantının sorunlarına çözüm getireceği umuduyla haber beklerken, benim temsilcilerimin böyle hafife alınmasının, TEMAD Mesaj panosunda sık sık "Bekir Ergül" üslubuyla mesaj yayınlamakla doğrudan ilgisi olabilir mi acaba diye de kendi kendime sorup, geriliyorum...
Saygılarımla....
|