SÖMÜRGELEŞTİREMEDİKLERİMİZDEN MİSİNİZ? PDF Yazdır E-posta
Yazar MEHMET ALİ KILINÇ   
Cuma, 04 Ocak 2008

            SÖMÜRGELEŞTİREBİLDİKLERİMİZDEN MİSİNİZ?

         Hani bazen evde yahut bahçede tamirat yaparken, bir yere uyacak bir  parça lazım olur ve nalbura gidince parçayı sorarken parçanın adını bilemediğiniz gibi  tarif etmekte bile zorlanırsınız. Ama bir de bakarsınız tam da sizin işinizi görecek parça caddedeki çöp kutusunun yanı başına birileri tarafından çöp diye atılmış bulursunuz. İşte geçen gün televizyonda kanallar arasında  dolaşırken  bu duruma  benzer bir şey oldu.        "Günümüzde dünyanın dümeninde Amerika var. Bu nedenle Amerika ile iyi geçinmek gerekir" diyen yıllardır  Amerika İslam dünyasını sömürme eylemini gerçekleştirirken, ağzına diken gibi batabilecek durumları beri taraf  etme ve özellikle İslam Dünyasını  dikensiz gül bahçesine çevirme operasyonunda enstrüman olarak kullanmak amacıyla, Amerika’da krallar gibi çiftliklerde, malikanelerde  ağırladığı ünlü Salya Sümük Hoca’nın kontrolündeki bir televizyonda oynamakta olan, yerli yapım bir belgesel programı izledim. Hani  şu   Fas’tan Nijerya’ya, oradan Güneydoğu  Asya’ya  her hafta değişik bir ülkeyi gezip duran, biraz bulunduğu ülkeyi anlattıktan sonra, birkaç öğretmeninin Türkiye doğumlu olması ve okulun öğrencilerine iki adet Türkçe şarkı öğretilmiş olması dışında ismi bile başka dilde olmasına rağmen, özellikle o ülkeye o okulların propoganda çekimlerini yapmaya gitmiş oldukları halde, her defasında numaradan, "Aaaaa hayret, inanılmaz  bir şey sayın seyirciler!  Burada, dünyanın bu uzak köşesinde, bir Türk koleji ile karşılaştık"  diyen programı var ya işte o programdan bahsediyorum.

       Amacım coğrafya dersi vererek sizleri sıkmak değil. Sunucu programda görüntüler eşliğinde Papua Yeni Gine’yi anlatıyor. İşte sunucunun ağzından dökülen bazı cümleler. “Papua Yeni Gine, Avusturalya’nın kuzeydoğusunda adalar üzerinde kurulmuş bir ülkedir. Bağımsızlığını 1975 yılında kazanmıştır. Üzerinde  başkentinin de yer aldığı en büyük adanın yarısı komşusu Endenozya’ya ait olması nedeniyle Papu Yeni Gine’ye karadan sınır komşusu olan tek ülke Endenozyadır.   İdare şekli meşruti monarşidir. Devlet başkanı İngiliz Kraliçesidir. Ülkenin başkenti bir liman şehri olan Port Moresby’dir. Bu topraklar sırayla tarihte, Portekiz, Hollanda, İngiltere  Almanya ve Avustralya’nın sömürgesi olmuştur.

       Şehrin tepelerini çok uzun görkemli direklere asılı,  yarısında ülkenin simgesi cennet kuşu figürü ve diğer yarısında şimdiye kadar kendilerini  sömüren ülkelerin sayısını simgeleyen beş yıldızın yer aldığı, ülkenin bayrağı olan dev bayraklar süslüyor. Ülkenin çok zengin altın, gümüş, bakır, petrol madenleri ve doğalgaz yatakları  var, Ülke yüzeyinin %92 si ormanlarla kaplı.

    Papua Yeni Gine her ne kadar bağımsız bir ülke olsa da, kendine  1975 yılında bağımsızlığını veren Avustralya dışındaki ülkelerle pek ilişkisi yok. Hatta karadan tek  sınırının bulunduğu ülke olan Endenozya ile bile. Daha doğrusu 1975 yılına kadar sömürgesi olduğu Avustralya başka ülkeler  ile doğrudan ilişki kurmasını engelliyor, müsaade etmiyor.

     Toplam yüzölçümü, Türkiye’nin yarısından biraz fazla. Nüfus 6 milyon. Ülkede 800 civarında dil konuşuluyor. Ülkede yüzlerce kabile var. Tarihte sömürgeci ülkelerin öyle işine gelmiş olacak ki kabile kimliği milli kimliğin çok çok önünde. Bu topraklar üzerinde, ikinci dünya savaşında Japonlar bir taraf, Amerika ve Avustralya birlikte karşı taraf olarak savaşmışlar. Çok ilginç ama toprakların sahibi yerli halk savaş halinde bulunan  her iki tarafın yanında işçi olarak çalışmışlar. Yani yurttaşlarının milli kimlik diye bir kaygıları yok. Yerli halk çok yoksul. Okyanus üzerine yaptıkları derme çatma evlerinde sefalet içinde yaşıyorlar ve geçimlerini denizden sağlamaya çalışıyorlar.

    Kadın başına çocuk oranı 5,5 çocuk. Sıtma ve aids hastalıkları  yererli halkın en büyük sıkıntılarını teşkil ediyor. Yerli halkın yapmadan duramadığı, her adım  başında sokakta satılan, ağızda çiğnendiği zaman kıpkırmızı kan gibi bir görüntü alan, yeşil ceviz görünümündeki tropik meyveyi satın alıp ağızda çiğnedikte sonra kırmızı tükürüğü sokağa tükürmek.

    Altın, gümüş, petrol gibi ülke zenginliklerinin  % 80 mülkiyeti  yabancı şirketlere ait. Ülkede % 20 gibi bir beyaz insan nüfusu da var, ancak kendileri için güvenlikli olmadığı için beyaz insanlar pek sokaklarda gezemiyorlar. Öyle yaşmaya alışmışlar. Ülkenin başkenti bir liman şehri. Görüntülerden izlendiğine göre, şehirde içinde beyaz adamın yaşadığı bir hayli gökdelen şeklinde binalar, üzerinde beyaz adama ait son model arabaların trafiğe çıktığı güzel caddeler, zenginliklerin dışarıya aktarıldığı havaalanı ve liman fazlasıyla var, ama ülke içinde bir kilometre bile demiryolu yok. Kırsaldan başkente insanlar yalın ayak  yürüyerek geliyorlar."

      Bu ülkeyi anlatırken söylenen son iki cümle; "bu kadar zengin altın gümüş, petrol ve doğalgaz yataklarına rağmen Papua Yeni Gine dış yardım olmadan ayakta duramıyor. Ülkenin zengin doğal kaynaklarının olması o ülkede yaşayan insanların refah içinde olacağı anlamına gelmiyor"       Yukarıda anlatılanlar bir yerlerden size tanıdık gelmiyor mu? Son yıllarda ülke sevgisini sadece şehrin tepelerine dikilen bayrağın direğinin uzunluğu ve bayrağın yüz ölçümü ile sınırlandırmalar. 24 Ocak 1980’den beri cumhuriyetin tüm birikimlerini ve ülkenin yerüstü yeraltı zenginliklerini önce özelleştirmeler,  sonra yabancılara peşkeş çekmeler. Davul zurna eşliğinde cumhuriyetin kazanımları ve zenginlikler yabancıların eline geçtikçe "neler oluyor" demek yerine milletçe bayram yapmamızı özendiren bir basın. "Ülke çıkarları gözetilir" ibaresi dahi çok görülen maden yasası düzenlemesi. İşgal altındaki Irak’ta bile çıkarılmaya cesaret edilemeyecek içerikte yabancı petrol şirketlerinin çıkarlarına hizmet eden yeni petrol yasaları. Yurdun dört bir yanında orman alanlarına  hiçbir sınırlama koyulmadan yabancı şirketlere verilen maden arama, işletme ruhsatları. Avrupa Birliğine üye olacağız diye yola çıkıp her gün ülke olarak aşağılanıp hakaret işittikten sonra, AB’ye bağlı, AB’den izinsiz ihracat yapamaz, başka ülkelerle  doğrudan ilişki kuramaz bir ülke haline gelmeler. Bazen inanç kılıfına, bazen özgürlük kılıfına sarılmış, ikiz yasalar gibi ülkeyi lime lime edecek, etnik ayrımcılığı  körükleyen, etnik kimliği ön plana çıkaran yasaların ısrarla çıkarılmaya çalışılması. Her türlü milliyetçiliği ve yurtseverliği çağrıştıracak olayların, fikirlerin adeta bir illet, bir hastalık gibi takdim edilmesi. Toplumun ısrarla millet olmaktan dönüştürülüp ümmet yapılmaya çalışılması. Ülkeye yabancı yatırım diye bin bir tantanayla Arap şeyhlerine satılan büyük şehirlerin göbeğindeki arsalara kule şeklinde gökdelenlerin dikilmesi. Her türlü potansiyele, zenginliklere rağmen sadaka kültürüne alıştırılmış, devletin valisinin kömür kamyonun direksiyonuna oturtturularak dağıttırılan kömürler olmadan yaşayamaz hale getirilmiş, sefalet içinde bir halk. Kapkaçtan gezilemez hale gelmiş, asayişin sıfır olduğu sokaklar. Zenginliklere rağmen dış yardımsız özellikle ayakta duramaz hale getirilmiş bir devlet düzeni.       Bu ülkede birileri reform(!) yapa yapa bizi ne kadar da  sömürge ülkesi  Papua Yeni Gine’ye benzetmeye çalışılmış değil mi? Laf aramızda bir hayli başarılı da olunmuş. Bence fazla bir eksiğimiz de kalmamış gibi. Ne dersiniz?   MEHMET ALİ KILINÇ / OCAK 2008                      
Yorumlar
Yeni EkleAra
Sadece kayýtlý kullanýcýlar yorum yazabilir!

Copyright (C) 2007 Alain Georgette / Copyright (C) 2006 Frantisek Hliva. All rights reserved.

Son Güncelleme ( Salı, 22 Nisan 2008 )
 
< Önceki   Sonraki >