YAZAR İSMAİL ÜNVER PDF Yazdır E-posta
Yazar Mehmet Ali KILINÇ   
Pazar, 05 Ağustos 2007

YAZAR İSMAİL ÜNVER
O  DA  BİR ASTSUBAY….

        “Selahattin, bir zamanlar, sınıfta durmadan yellenen ve suçu  kendi üzerine atan, çocukluğu boyunca kabuslar yaşamasına yol açarak, en güzel yıllarını karartıp, adını “Kenef Selahattin’e” çıkaran eski sıra arkadaşı Şakir’i hatırlayınca, herifin kalbini kırmakla yetinmeyip, kafasını erkekler helasının kuburuna sokmaya kalkınca , okul okuldan başka her şeye benzedi. Ortaya çıkan ve “Arkadaşlar, hepimiz yaşını başını, aklı başında insanlarız. Lütfen çocuklarımıza kötü örnek olmayalım. Bu günün küçüğü yarının büyüğüdür. Unutmayalım” diye nutuk atmaya çalışan ve bir birine  giren velileri etkilemek için okul günlerindeki en büyük süksesi olan “Vatanım ve Ben” şiirini okumaya davranan başka bir veliyi kendisinden başka kimse dinlemedi bile. Dinlemedikleri yetmezmiş gibi kırk yaşındaki Aynur ilk okul günlerindeki pisliklerine dönüvermekte hiç sakınca görmeyip , önce kalabalık veli grubu arasında kendisini arkadan itmek zorunda kalanlarla tartıştı, bu kadarla da kalmayıp, ağaç gölgesindeki yerinden olduğu için maraza çıkardı, ardından müzevirlik huyu depreşip, eski günlerde olduğu gibi koşa koşa müdüre şikayete gitti. Zavallı müdür,karşısına dikilip, kart arkadaşlarını şikayet edip, cezalandırmasını isteyen koskoca kadın karşısında ne yapacağını bilemeyip, içinden ,”Ahh , bu okula müdür olacağıma, otogar helasına bekçi olsaydım keşke”diye iç geçirip, Müzevir Aynur’u karşısına alıp gerçek arkadaşların arasında çıkabilecek  tüm sorunları çevreye yaymadan , kendilerince çözmeleri gerektiğine dair bir nutuk attı. Ardından , “Sen merak etme ben yarın onlara gösteririm günlerini.” diyerek teselli etti.
       Müdürün konuşmasından çok etkilenen Aynur da kendince çözmek için bahçeye çıktığı gibi, biraz önce kendisini katır gibi teperek yerinden eden Salih’in sırtına okkalı bir yumruk atıp, o şaşkınlıkla bakakalan adamı itip, eski yerine kuruldu. Ortalık bir nebze olsun yatışmadan Münire’nin annesi, okulun bahçesinde, bir zamanlar kendilerinin de nasıl “Elim sende” oynadıklarını göstermek isteyip, düşüp kalçasını kırınca curcuna daha da büyüdü. Sonunda müdür bey velilere söz geçiremeyeceğini anlayıp, okulu ve bahçeyi boşaltmaları için polisten yardım istemek zorunda kaldı. Ardından izin alıp, kapağı evine attığı gibi karısının verdiği sinir haplarını yutup, içine düştüğü kabustan sıyrılmaya çalıştı. Zavallıcık uykusunda bile “Uzaylılar, uzaylılar “ diye sayıklıyordu …”
       Yukarıdaki komik satırları, İsmail Ünver’in “Türklerin Uzaylılarla Randevusu” adlı romanından aldım. İsmail Ünver kimdir, bu satırların, astsubay sorunlarının tartışıldığı ve assubayların toplumda maddi manevi hak ettiği yerini nasıl alabileceği sorusunun cevabının arandığı bir sitede ne işi var sorusunun  yanıtını sonraya bırakarak biraz bu kitaptan bahsedeceğim.
       Kitaba konu olan olaylar, Gavur Dağı yöresinde uzun yıllardır işletilen bakır madenin bulunduğu yerde kurulu hayali Bakırtepe kasabasında geçer. Bu maden işletmesinin varlığı nedeniyle yurdun dört bir yanından emekçiler gelip bu kasabaya yerleşmişlerdir. Bir gün bu maden işletmesinin kapısına, özellikle son 27 yıldır gerçeklerini yakından bildiğimiz, “Transformasyon”, “Popülist davranmayacağız” ”performans”, “Ekonominin gereğini yapıyoruz”, “Ben seçimden önce zam yapacak kadar enayi miyim”, “Devlet pijama ayakkabı yapıp satar mıymış”,  “Borsa yükseldiğine göre işler tıkırında”, “ Her şeyi babalar gibi satarım” laflarını ağzına sakız eden , her şeyi özeleştirelim türküsü ile yola çıkıp aslında amacı  ülkenin bütün varlıklarını yabancılara peşkeş çekmek olan, ülke insanının kendi toprağı üzerinde maraba ve köle durumuna düşmesi umurunda olmayan,  halkımıza  insan olarak hakkı ve doğru olan öğretilmediği gibi, hatta unutturulduğu için, kendilerini ramazan çadırlarında karınlarını doyurmaya  ve askıda ekmek  projelerine muhtaç edildikleri halde adeta  hipnotize olmuş gibi davranan halkımız tarafından alkışlanan,  tipik bir iktidar  politikacısı tarafından, tıpkı Sümerbank’a, Et Balık Kumruna yapıldığı gibi kilit vurulur. Ekmek kapılarına kilit vurulan kasaba sakini  emekçiler bir şekilde  nafakalarının  peşine takılıp başka yerlere gitmek zorunda kaldıkça , eskinin cıvıl cıvıl Bakırtepe’si yavaş yavaş terkedilmiş  bir kasaba görüntüsüne bürünmeye başlar. Yedisinden yetmişine Bakırtepe insanı da, tüm yurdum insanlarının olduğu gibi televoleciliğin alıp yürüdüğü ve her şeyin artık reytingine göre değerlendirilir  olduğu, yozlaşmış piyasa kültürü bombardımanından payını fazlasıyla almıştır.  Kasaba insanlar tarafından terk edilmesi nedeniyle, kasaba ileri gelenleri Bakırtepe’nin   bu kötü gidişine  dur diyebilmenin yollarını araştırırken, kasaba bir gece ansızın uzaylıların işgaline uğrar. Bakırtepe’nin ismini dünyada duymayan kalmaz. Bir yandan reyting olarak kasabanın eski günlerine dönebilmesi umutları yeşerirken, diğer yandan, elin ne olduğu belirsiz, milyarlarca ışık hızı uzaklardan gelen uzaylıları karşısında güvenlik sorunu ortaya çıkar. İnsanlar uzaylıların saldırısından korkmaya başlar. ABD işgal gücü değil ki , satın alınmış, işgalcilerin dilini konuşan, işleri sessiz sedasız, fonlamalarla, bedava gazete dağıtarak halledecek, uyuyan hücre şeklinde, isteklerini empoze eden köşe yazarı görünümünde  tebligatçıları, psikolojik savaş enstrümanı iç işbirlikçileri olsun. İşte kitabın her sayfasının olduğu gibi yukarıdaki komik satırlar, kasabada  okula giden çocuklarını uzaylıların saldırısından korumak için okul bahçesinde çocuklarını beklerken, bir an çocukluklarına geri dönen velilerin aralarında geçen olayları anlatmaktadır. En iyisi, daha fazlasını ve Bakırtepe’lilerin başlarına başka nelerin geldiğini öğrenmek için kitabın tamamını okumak gerek.
        Gelelim İsmail Ünver’in kim olduğuna. Yukarıdaki komik satırların yazarını, kendisinin de hoş görüsüne sığınarak söylüyorum, donuk ve ciddi bir biçimde anlatsam her şeyden önce kendisine haksızlık etmiş olurdum. Hafızamı  yokladığımda, onu tanıdığım günler daha dünmüş gibi gelse de, bu günün su sıkıntısaına  inat, insanların, gazetelerde futbolcu Tanju  Çolak’ın sahibi olduğu şirketin, ülkede bir ilk olarak,  Niksar sularını şişeleyip satacağı haberlerine rastladığında, “Allah, Allah ! Olur mu öyle şey. Allahın suyu şişelenip satılır mıymış ” dediği yıllara rastlar. Kendisi, o zaman benim de olduğum gibi, deniz elektronikçi, Gölcük Askeri Tersanesi’nde beraber çalıştığımız, mezuniyeti benden beş yıl daha sonra olan,1975 yılı mezunu bir astsubay meslektaşımızdır. Kendisini  tanıdığımda o yıllarda, çok okuyan bir assubaydı. Emekli olduktan sonra uzun yıllar birbirimizi görmedik. Öğrendiğime göre benden bir süre sonra kendisi de emekli olunca, şimdilik sayısı  dört tane olan kitaplar  yazmış. Yani sizin anlayacağınız meslektaşımız sadece ”okurdu” “okur yazar ! “ olmuş.
        O yıllarda tanıdığım İsmail Ünver için özet olarak  şunları söyleyebilirim. Normal olduğu nadir zamanlarda tam İstanbul beyefendisi bir insan. Ama ya diğer zamanlar? Örneğin bir iş başında  çalışırken? Amerikan eskisi gemilerimizin, amerikan eskisi (SPS) es-pi-es bilmem kaç radarının (MTI) em-ti-ay ayarını kaçıncı kez yapmaya çalışıp da  yine de sonuç almayınca, işi gücü bırakıp, Büyük Okyanus’ta ıssız, tropikal bir adada, Hawai yerlilerinin kıyafetleri içinde  geçirmekte olduğu hayali  tatilini anlatmaya başlayan, aynı radarın soğutma suyu tulumbasının o- ring sorununun nasıl çözüleceğini tartışırken, sıkılıp, hiç üşenmeden kalkıp, görüntü olarak olimpiyat madalyalı Greko-Romen güreşçisini andıran  vücuduna rağmen,  çocukluğumuzda filmlerini hepimizi defalarca seyrettiğimiz, cim cime Ayşecik edasıyla, ayaklarının ucuna basarak,  Kuğu Gölü  Balesinden bir sahne sergileyen bir komik adam. Bunlar benim hakkında görüp bildiklerim. Sınıf arkadaşlarının anlattığına göre yatılı Hazırlama Okul’u yıllarında “Hababam Sınıfı” karakterlerini bile solda sıfır bırakan şakalar ve esprilerle dolu  bir okul hayatı.
     Yazar   meslektaşımızın öz geçmişi ve kitapları ile ilgili link bilgilerini sitemiz “BİZ DE VARIZ” bölümünde , “YAZARLAR” başlığı altında bulabilirsiniz.
      Az daha unutuyordum. Eğer resminden  görüp tanıdığımız  bu meslektaşımızı bir gün basında görürseniz veya başka bir yerde yüz yüze karşılaşırsanız ve size  kendisinin   İsmail Ünver değil, Mehmet Ünver olduğunu iddia ederse, sakın şaşırmayın, kendisini İsmail Ünver olarak bildiğinizi  iddia etmeyin. Çünkü aynı öz geçmişe sahip, yine denizci, emekli assubay meslektaşımız ve yazar olan Mehmet isimli bir ikiz kardeşi vardır. İkiz kardeşini yakından tanıma fırsatım olmadığı ve kendisinden izin almadığım için burada hakkında  fazla bir şey söyleyemiyorum.
      Yazar meslektaşımıza, o esprili kalemini, gözlemci kişiliğini kullanarak, en kısa zamanda, konusu mesleğimizi tanıtan  ve sorunlarını dile getiren, ses getirici  bir kitap yazması temennisiyle, verimli, kitap ve sağlık dolu kaliteli uzun bir ömür dilerim..       04.08.2007

http://www.emekliassubaylar.org/index.php?option=com_portfol&Itemid=88888947&func=fullview&refid=10

 MEHMET ALİ KILINÇ
Yorumlar
Yeni EkleAra
Sadece kayýtlý kullanýcýlar yorum yazabilir!

Copyright (C) 2007 Alain Georgette / Copyright (C) 2006 Frantisek Hliva. All rights reserved.

Son Güncelleme ( Salı, 22 Nisan 2008 )
 
< Önceki   Sonraki >